KRONİK YORGUNLUK SENDROMU

Şüphesiz dahiliye kliniğinde en sık karşılaşılan şikayetlerden biri olan halsizlik, kişide enerji azlığı, tükenmişlik hissi ve fazladan yorgunluk hissetme olarak tanımlanabilir. Aktivite sonrası ve /veya yeterli dinlenememe ile gelişen enerjisiz hissetme durumu yorgunluk olup çoğu zaman fazladan dinlenme veya uyku ile düzelir. Halsizlik ise yorgunluktan farklı olarak dinlenmeye rağmen düzelmez ve kişinin zaman içinde günlük yaşantısını, sosyal ilişkilerini ve iş hayatını etkiler. 

Halsizlik klinik pratikte sağlıklı kişilerde geçici süreçte görülebildiği gibi altta yatan bir hastalığın belirtisi olabilmesi açısından da önemlidir. Biz bu yazımızda psikiyatrik rahatsızlık da dahil olmak üzere hiçbir hastalığı bulunmayan kişilerde ilaç yan etkisi söz konusu olmadığı dönemlerde 6 aydan uzun süreli halsizlikle tanımlanan kronik yorgunluk sendromundan bahsedeceğiz. 

Kronik yorgunluk sendromu tanısı için halen Holmes ve arkadaşlarının 1988 yılında belirlediği kriterler halen kullanılmaktadır. 11 kriterin en az 8 tanesi veya ilk 3 kriterden en az ikisini barındıran 6 kriterin varlığı tanı için yeterlidir. Şimdi bunlara bir göz atalım. 

Kronik yorgunluk sendromu tanı kriterleri: 

  1. Ateş hissi veya titreme (ateş 38.3 C’nin altındadır)

  2. Boğaz ağrısı 

  3. 2 cm’den büyük ağrılı boyun veya koltuk altı lenf bezleri

  4. Egzersiz sonrası bir günden fazla halsizlik hissedilmesi

  5. Yaygın kas güçsüzlüğü

  6. Kas ağrıları

  7. Eklem ağrıları

  8. Baş ağrısı 

  9. Nöropsikiyatrik şikayetler

  10. Uyku bozukluğu

  11. Şikayetlerin birkaç gün içinde ortaya çıkması 

Kronik yorgunluk sendromu en sıklıkla 20-50 yaş arası kadınlarda görülmektedir. Ayrıca özellikle yeni bir okul sürecine başlayan ergenlerde diğer popülasyondan daha sık olduğu görülmüştür. Süreci tamamen psikolojik faktörlerle ilişkilendirmek mümkün değildir. Özellikle ergenlerde viral etkenlerin ön planda olduğu düşünülmektedir. Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların yorgunluk semptomuna iyi gelmesi nöroendokrin faktörlerin ve değişen nörotransmitter düzeylerinin sebepler arasında olduğunu düşündürmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda (uyku çalışmaları ve beyin MR ve nörofizyolojik çalışmaları da dahil olmak üzere) net sebepler ortaya konamaması ile esas üzerinde durulması gereken noktanın, tanı konması ve uygun tedavi seçeneklerinin belirlenmesi olduğu belirtilmiştir. 

Tanı sürecinde yapılması gereken organik nedenlerin ekarte edilmesine yönelik tetkiklerin başlatılmasıdır.  Kansızlık, karaciğer hastalıkları , böbrek hastalıkları , elektrolit bozuklukları, endokrin sistem hastalıkları ( diyabet , tiroid hastalıkları , böbrek üstü bezi hastalıkları vb.) , enfeksiyöz durumlar ( bakteriyel, viral, paraziter ,  kronik enfeksiyonlar), metabolik hastalıklar, akciğer hastalıkları , romatizmal hastalıklar, kanserler başta olmak üzere halsizlik semptomu ile seyreden pek çok hastalığın ekarte edilmesi gerekir. Ayrıca hastanın nörolojik, nöropsikiyatrik ve kardiyak açıdan araştırılması gerekir. Hasta özellikle halsizlik ve kas ağrısı yapabilecek ilaç kullanımı açısından sorgulanmalıdır. Bu süreçte alkol ve / veya sigara kullanımının bilinmesi  (miktarı ve süresi de dikkate alınarak) önemlidir. 

Kronik yorgunluk sendromu olan hastaların halsizlik dışında çarpıntı, nefes darlığı ve kas güçsüzlüğü gibi şikayetleri olabilir. Bu noktada şikayetlerin solunum fonksiyon testi, akciğer grafisi, EKG ve kas güçsüzlüğü için nörolojik muayene ve laboratuar tetkikleri ile desteklenmesi önemlidir. Çoğu şikayet subjektiftir ve objektif verilerin yokluğunda sadece yorgunluk hissinin yansımaları olarak karşımıza çıkar. Ayırıcı tanıda çok geniş bir grup hastalık olduğu için tetkik süreci zaman alabilir. Ancak tetkiklerin tamamı normal olduğunda veya halsizliği açıklar bir patoloji bulunmadığında kronik yorgunluk sendromundan bahsedebiliriz. 

Aslında bu süreçte en zor olan konu psikolojik veya nörolojik durumun ortaya konmasıdır. Kronik yorgunluk sendromu olan hastalarda varolan halsizlikle birlikte iş gücünde azalma, konsantrasyon bozukluğu, uyku  bozuklukları, harekette yavaşlama olabilir. Aynı şikayetler özellikle depresif duygu durumun eşlik ettiği nöropsikiyatrik hastalıklarda da görülebilir. Burada hastanın özellikle hangi semptomu ön planda anlattığı ve aktivite düzeyinin ruh haliyle düzelip düzelmediği önemlidir. Depresif hastalar genellikle egzersiz sonrası halsizliklerinin azaldığını ve daha iyi hissettiklerini belirtirken kronik yorgunluk sendromu olan hastalarda egzersiz halsizliğin artmasına ve hastanın genel durumunun kötüleşmesine neden olur. Ayrıca uyku bozukluğu olan bir hastanın halsizlik değerlendirmesinde uyku apne sendromu ayırıcı tanısı mutlaka hatırlanmalı ve hasta (özellikle yakınları) uykuda nefesin durması ve/veya aşırı horlama açısından sorgulanmalıdır.

Kronik yorgunluk sendromu tanısı konulan hastaların tedavi sürecine başlamadan önce özellikle aynı ortamı paylaştığı yakınları da sürece dahil edilmelidir. Tedavi davranışsal ve zihinsel süreçleri de içerdiği için yakınların tedaviye desteği çok önemlidir. Davranışsal tedavide hasta eğer çalışansa işe devam etmesi ve sosyal hayatta olması mutlaka teşvik edilmelidir. Klinisyenin hastayı motivasyonu ve tetkik sonuçlarında patolojik bir durum olmadığına ikna etmesi çok önemlidir. Bu grup hastaların özel bir diyeti yoktur ancak dengeli beslenme vitamin – mineral desteği açısından önemli olduğu için önerilmeli ve ayrıca aşırı yağlı, karbonhidratlı, tuzlu gıdaların özellikle genel sağlık ve iyilik hali üzerine negatif etkileri olması ile kaçınılması gerekliliği üzerinde durulmalıdır. Uyku düzeni her gün aynı saatte yatağa girmek ve aynı saatte uyanmak üzere programlanmalı, uykudan 2 saat önce yeme içme kesilmeli, akşam alkol ve kafein alımı yasaklanmalıdır. İdeal uyku süresi 7-8 saattir.

Tedavide kullanılacak ilaçlara kişinin yaşı, cinsiyeti, eşlik eden hastalıkları ve ön planda olan semptomları göz önüne alınarak karar verilmektedir. Hastaların piyasada sıklıkla bulunan vitamin ve suplementleri gelişigüzel kullanması önerilmez. En sıklıkla kullanılan preparatlar ginseng, B vitamini, koenzim q10, karnitin, omega -3 takviyeleri, A, D ve  E vitaminleridir. Ayrıca özellikle antioksdan etkinliği olan bitkisel takviyeler de hastalara bazen ekstreler olarak tavsiye edilmektedir. Halsizlik için önerilebilecek besinler arasında yeşil çay, üzüm, kiraz, nar, arı sütü, balık ve turunçgiller sayılabilir. Unutulmaması gereken  tedavinin ve yardımcı ürünlerin kişiye özel düzenlenmesi gerekliliğidir ki bunun için mutlaka bir klinisyen başvurusu gerekir. 

Sağlıklı günler dilerim.